2010’lu yıllarla birlikte giderek hız kazanan göç akışı ulus-devletleri göçmenlere karşı yaklaşımda yeni sınavlara tabi tutuyor. Göç yolunda bazı ülkeler kaynak, bazıları transit, bazıları ise hedef konumdayken; Türkiye söz konusu akışta her üç deneyimi aynı anda tecrübe eden bir coğrafyaya sahip. Doğu’dan Batı’ya, güney ülkelerinden kuzey ülkelerine, sömürülen ülkelerden sömüren ülkeye yönelen göç akışında kimi ülkeler karşıt bir tutum sergilerken kimi ülkeler misafirperver bir yaklaşım sunabiliyor.
Son on yılın gündemde meselesi “Göç” başlığında, Aslı Salihoğlu küresel çapta çeşitli kurumsal düzenlemeleri ve ulusal sistemleri mukayese ederek ulusal sistemlerin benzeşen ve ayrışan yönlerini gün yüzüne çıkarıyor. Salihoğlu’na göre göç yönetimine ilişkin her kurumsal düzey farklı bir yaklaşımı da beraberinde getiriyor. Belirli bir ülkedeki göçten sorumlu kurum veya kuruluşların, ulusal hükümet düzenindeki yerleri, söz konusu ülkedeki baskın göç yönetimi anlayışını yansıtabiliyor. Öyle ki eğer “lider” göç kurumu İçişleri Bakanlığı’na bağlı ise, güvenlikçi bir anlayışın hâkim olduğu gözlemlenirken Adalet Bakanlığı’na bağlı ise hak temelli uygulamalar gözlemlenebiliyor.
Salihoğlu küresel çapta birçok ülkeyi inceleyerek Türkiye üzerinden çıkarımda bulunduğu raporunda son yılların en kritik tartışmalarından “Türkiye’de bir Göç Bakanlığı’na İhtiyaç Var mı?” sorusuna “hayır” cevabını veriyor. Salihoğlu’na göre Türkiye, ulusal göç yönetimindeki sorumluluklarını çeşitli bakanlık altı göç departmanlarına dağıtarak, karşı karşıya olduğu karma göç dalgalarını yönetmek için uygun bir kurumsal yapı oluşturdu. Fakat mevcut ve gelecekteki göç dalgalarının daha etkin bir şekilde yürütülebilmesi için Cumhurbaşkanlığı’na doğrudan bağlı bir “Göç Politikaları Kurulu”nun oluşturulması gerekiyor.